15 Ağustos 2010 Pazar

Cennet'in Müziği


Hayatın müzik olduğunu düşün ve kendini tamamen ona adıyorsun, itilmiş kakılmış bir çocukluk geçiriyor ve yemediğin dayakların haddi hesabı yok. Sadece annen var baban ölmüş. Acıların katran karasına bulanmış, ama gene de hayatta kemanın o ince kalın sesiyle ellerinin omzuna koyduğun aleti ve çubuğunu teline değdirdiğin an notalarda yüzerek bilmediğin bir denize ait oluyorsun. Anlamlı ya da anlamsız demeden annen seni kurtarıyor küçük bir kasabadan gidiyorsun başka bir büyük şehre, neresi olduğu önemli değil. Müzikle insanların içine dokunup onları aşık etmek istiyorsun; ama bir yandan da delicesine bir korkun var hiç istediğin çocukluğu yaşamamışsın tek arkadaşın kemanın ve her zaman yanında olacağını söyleyen annen....



Film çok hoşuma gitti aslında uzun uzun anlatmak istesem de ben böyle başını betimledim sonunu da siz getirin tarzına girişiyorum. Çünkü söylemek istediklerim var, hayat sana acımasız davranıyor hep bir yerden itiliyorsun. Bu kimine göre hep böyle oluyor. O kadar çok neden diye sorgularken kendini bulamıyorsun. Gözünün önündekini itiyorsun gerekirse, işte burada adamımız şöhretten yakalandığı hastalıkla eski kasabasına bir daha dönüp ardından müziğin cennnetlik halini keşfediyor, ünlü bir orkestra şefi olup ardından kilisede yaşlı genç ve ortanca herkesin sesini eğitmeye başlıyor. Gerçi müziğin kalpten geldiğinde her şeyi anlamlandırabileceğini vurguluyor bence bu film, tabi aşk ulaşılmaz bir unsur, adamımız yalnız ve yalnız kemanıyla, tabi bu olay da geldiği eski kasabasında değişiveriyor. Öğrettiği olağandışı metodlarla herkesi hayatta bağlıyor, şiddete karşı çıkıyor sürekli çünkü yarası var. Bizim yaralamız birine dokununca canımız daha bir acır değil mi aynen öyle, çok sıcak atmosferli bir filmdi. Çok şaşalı değil belki ama benim içime dokundu. Sevdim hatta dedim bu adam gibi ben olamam değil mi? Çok korkuyorum bu durumdan çünkü insanları bir yandan iteleme arzusundayım, deli gibi sevmeme rağmen bunu yaparım ben, gerçi ben herkesi eşit seviyorum desem bu da ayrı palavra sonuç olarak hayatın içinden yaşanmış bir kesit olduğunu düşündüğüm film sonunda ağlatıyor, çünkü genelde başrollerin empatisine geçilir ya da onun durumu daha çok dönüp dolaşıldığından daha çok ilgi çeker işte bu yüzden ağladım ben, çok garip ki ağlamayalı da olmuştu. Bunu ister olmanın verdiği durumdan bu oldu, aşkına gelince aşkı buluyor yaklaşamıyor, seviyor söyleyemiyor, çok gelgitli herkes onu sever hale geliyor buna inanamıyor hele bir sahne var ki akıllara zarar olduğuna kanaat getiriyorum. Belki benim yaşıma hitap etmese bile ben bu filmde müziği duyar duymaz atladım ki cidden müzik bazen tüm filmi ya da her şeyi götürebilir, kitapların da buna ek olduğunu unutmayalım hem bazen filmden daha etkili hale gelebiliyor. Çünkü sen kafanda kuruyor ve durumları kendi gözlerinle sergiliyorsun. İşte bu yüzden şiddetle size bu filmi tavsiye ediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder